Çıkmıyor hiçbir yol sonuna… Zaten bir müddet sonra unutuyorsun çıkışı bulmanın amaç olduğunu. Son’u bekleyerek geçer mi bir ömür? Sen onu bıraktığın an, hayat da senin elini bırakıveriyor. Amaçlar, senden beklenenler, görevler, zorunluluklar,inançlar, saplantılar, hurafeler, alışkanlıklar… Kendinin şoförü olduğun hayatını ne zaman sürmeye başlayacaksın? Seni bağımlı kılan ne? Ne zaman yeni doğan gün seni tekrar heyecanlandıracak?
Herkes gibi görünerek bambaşka biri olmaktır aslında mutluluk. Gürültü patırtı içinde sükunetle kendi yolundan gidebilmek. Kimsenin ulaşamayacağı saklı bir cennet yaratmak zihninde ve her yıkıntıda koşarak oraya sığınmaktır.
Labirent hayatlar sardı her yanımızı. Yaşanan her güne/haftaya/aya ufak ufak heyecanlar, sürprizler, yenilikler, hedefler, sevinçler, beklentiler eklemek gerek. Bunlara ulaşabilmek motive etmeli insanı, yaşamı daha değerli ve katlanabilir kılmalı. Atmak gerek gözlerimizi katarakt misali kaplayan miskinliği. Artık labirentin duvarları değil de, hızla ilerleyen zamanla köşe kapmacalar kaplamalı gözlerimizi. Bitsin artık şu “yarın olur, bir gün olur” lar. Olsa ne olur olmasa ne olur, hazır olanın tadını çıkarmayı öğrenmeli önce.
Evet, yavaş yavaş eriyor gözümde labirentin tüm duvarları ve önümde hiçbir engel kalmadan hevesle, sevinçle ilk adımımı atıyorum. Nedir sınırlarım, en son nereye kadar gidebilirim, keşfetmek istiyorum…
Evet, yavaş yavaş eriyor gözümde labirentin tüm duvarları ve önümde hiçbir engel kalmadan hevesle, sevinçle ilk adımımı atıyorum. Nedir sınırlarım, en son nereye kadar gidebilirim, keşfetmek istiyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder